RADYOTERAPI

Radyo Terapi Hakkinda

Radyoterapi nasıl etkide bulunur ?

Radyoterapi için sıradan bir röntgen filminde kullanılandan daha yüksek enerjili ve daha güçlü X ışınları kullanılır. Ayrıca tanı amaçlı röntgen filmlerinde hasta bir saniyeden daha kısa bir süre boyunca radyasyona maruz kalırken, radyoterapi seans­ları bir dakika civarındadır. Bu ışınlar enerjilerini geçtikleri dokuların hücrelerine akıtır. Tedavi sırasında tek yapmanız gereken hareketsiz yatmaktır; hiçbir şey hissedilmez ve sizin açınızdan tek fark işlemin sıradan röntgen filmine göre daha uzun sürmesidir. Radyoterapi radyasyon yaymanıza yol açmaz.

Hedef
Radyoterapi hücre çekirdeğindeki DNA’yi hedefler. Çekirdekteki DNA yeterince zarar gördüğünde, hücreler çoğalma yeteneklerini yitirir. Kanserli bir dokuda doğal olarak ölen hücrelerin yerine yenileri konmazsa, kanserin büyümesi durur ve kitle küçülüp sonuçta tamamen yok olabilir.

Normal hücreler de radyoterapiden belli ölçüde etkilenir. Neyse ki, genellikle normal hücrelerin radyasyon hasarını tamir edebilme becerileri kanserli hücrelere göre daha yüksektir. Tedavi kanser hücrelerine en yüksek radyasyon dozunu verecek ve yakındaki normal hücreleri olabildiğince koruyacak şekilde uygulanır. Bunun için tümör üzerinde odaklanan çapraz ışınlar kullanılabilir ya da normal dokunun bir kısmı kalkanla koruma altına alınabilir (bk. aşağıdaki bölüm).

Kanserler tedaviye nasıl yanıt verir ?
Kanserlerin radyoterapiye duyarlılıkları büyük değişkenlik gösterir; bazılarının radyoterapiyle tamamen yok edilme olasılığı diğerlerinden daha yüksektir. Tedaviye yanıt verme hızları da çok değişkendir. Bazı kanserler yavaş yavaş küçülür ve sonunda radyoterapi kürlerinin tamamlanmasından çok sonra (belki de haftalar sonra) kaybolur. Bazı kanserler, özellikle de tedavi öncesinde hücrelerin hızla bölündüğü kanserler, çok daha çabuk yanıt verir.

Genel olarak küçük kanserlerin radyoterapi ile tamamen yok edilme olasılıkları, büyük kanserlere göre daha yüksektir. Bunun nedeni kısmen kanserden etkilenen dokunun net hacmi, kısmen de büyük tümörleri besleyen damarların yetersiz kalarak orta bölümlerine ulaşan kan ve dolayısıyla da oksijen miktarında azalma olmasıdır. Radyasyo­nun yol açtığı DNA hasarı sürecinde oksijen büyük önem taşır. Oksijen dokulara alyuvarlar tarafından taşınır. Bu nedenle tümöre yeterince kan gitmezse ya da kandaki alyuvar konsantrasyonu düşükse (anemi) radyoterapinin etkisi azalabilir. Dolayısıyla, kan nakli (transfüzyonu) yaparak anemiden kaçınılması ya da kemik iliğini uyaran epoetin adındaki ilacın verilmesi, belli koşullarda radyoterapiden daha başarılı sonuç alınmasını sağlar.
Radyoterapinin tümörde tam yıkıma yol açamamasının bir nedeni de, günlük tedaviler arasında tümör hücrelerinin hızlı biçimde çoğalmayı sürdürmesidir. Belli durumlarda bu sorunu gidermek için bazen kullanılan bir yöntem, çok kısa ve yoğun bir tedavi küründe, günde iki veya üç kez radyoterapi uygulamaktır. Buna “hiperfraksiyone” ve “hızlandırılmış” tedavi adı verilmektedir.

Radyoterapinin kanseri yok etmesinin tek yolu, ışınların tümörün tamamını kapsayacak şekilde uygulanmasıdır. Radyoterapi, sıklıkla ameliyatla başa çıkılabilecek oldukça büyük doku parçalarının tedavisinde kullanılabilse de, görece belirli bir bölgeye yönelik tedavi biçimidir. Bir diğer önemli etmen de “gray” denilen birimlerle ölçülen radyoterapi “dozu”dur. Bazı kanserler görece düşük dozlara iyi yanıt verirken, kimilerinin yok edilebilmesi çok yüksek dozlar gerektirir.

Kanseri tamamen yok etmek amacıyla tek başına radyoterapi verildiğinde (radikal radyoterapi) genellikle yüksek dozlar kullanılır.
Radyoterapi, ameliyattan sonra tümörün yinelemesini önlemek amacıyla yardımcı (adjuvan) tedavi olarak uygulandığında ise, biraz daha düşük dozlara başvurulur. Palya-tif tedavilerde ise dozlar genellikle çok düşüktür. Bu durumda amaç kanseri tamamen ortadan kaldırmak değil, tümörde belirtileri iyileştirmeye yetecek kadar küçülme sağla­maktır

Sinanoba

HAYDİ PARTİYE
MİRC PROGRAMLARI